İnsan bazen oturup düşünüyor. Biz toplum olarak çok fazla yapmasak da bu eylemi ben bazen deniyorum. Çok sık yaptığım da söylenemez. Az bazen yapıyorum.
Geçtiğimiz günlerde bir yazı yazdım. Sonra çevremdeki önemli insanların bazı tavsiyeleri üzerine düşünme gereği duydum.
Yazılarımda ve özellikle sosyal medyada değindiğim konular ‘tehlikeli’ konularmış. Herkes biliyor ama kendini ‘riske’ atmıyormuş. Ben çok dikkat çekiyormuşum. Yeşil renk mont giyiyor, bıyık bırakıyormuşum. Yıl 2023. 80’lerden 40 yıl sonrası. Gerçi bu düşünceler zaten 80’ler sonrasının ürünü de o kadar derine inecek donanımım yok.
Açıkça ifade etmeseler de aslında ben popüler olmak için yazıyormuşum. Donanım olarak yetersizmişim. Biraz korkmak gerekirmiş. İşimden olabilirmişim.
10 yıldır köşe yazısı yazıyorum. 14 yıldır sosyal medya kullanıyorum. Hakaretleri saymazsam, aldığım en ağır eleştirileri yaptılar. Çokça hafifletmeye çalışarak tabii ki. O da bana verdikleri ‘değer’ ile alakalı. Çok beğendikleri birçok şeyleri sosyal medya hesaplarında paylaşmışlıkları var. Benim tek bir yazımı beğenmediklerine de eminim. Ama yazılarımın bana zarar vermesinden ‘endişe’ duyuyorlarmış. Cezaevinde hiç kimse bana bakmayacakmış.
Ben üzerime düşen kısmı yaptım. Konu üzerinde düşündüm. En ufak bir şeyi dahi değiştirme imkânı doğacaksa yazmaya devam edeceğim. Bir tek insanın zulüm edene, hırsıza, haine, memleketi batırana saygısını azaltmaya gücüm yetecekse yazacağım. Ceza evlerinde yüzbinlerce insan var. Hepsinden çok çok daha sahipsiz olduğumu düşünüyor ki bu ‘yakın çevrem’ bana içerde kimse bakamayacakmış.
Tabi şu konuda haklılar. Yeterli donanıma sahip değilim. Asla hiçbir alanda hiçbir zaman yeterli donanıma sahip olmayacağım. Zaten ortaya bilimsel bir makale de sunmuyorum. Sadece gördüğümü, gözlemlediğimi kendi çapımda ifade etmeye çabalıyorum. Ben köşelerimde hayatını bilimsel makale okuyanlara yönelik yazmıyorum. Haddime de değil zaten.
Şu konuda haksızlar. Ben korkusuz değilim. Ben de korkuyorum. Zaten korkmasam yazdıklarımın çok çok daha fazlasını yazardım. Suratına tükürürdüm celladın. Farkına varılması gereken en önemli nokta şu, düşünmeden konuşmakla gerçeği söylemek arasındaki farkın bilincinde olmak. Her gerçeği elbette ki söylemiyorum. Söylediğim her gerçeği de düşünerek söylüyorum. Ama onlar herkesin onlar kadar korkmasını istiyor. Çünkü vicdanları kabul etmiyor. O zaman onlara vicdan yaptıracak bir şey olmaması gerekiyor. Kafaları kumun içerisindeyken kimse etrafı seyretmemeli. En altta birlikte olmak varken kimse bir basamak öteye gitmemeli. Sürüye uymalı herkes. Memnun olmadıkları bir sistem var. Ve asla o sistemin bozulmasını istemiyorlar. Çünkü onların varlığı aynı sistemle mümkün. Ve bunu kendilerine itiraf edemiyorlar.
Netice itibariyle onlara rağmen onlar için bir şeyler yapmaya çabalamaya devam ediyorum. Kahvelerde oturup her gün aynı insanlarla aynı konuları defalarca konuşmaktansa, farklı insanlara farklı konularda farklı şeyler anlatmaya çalışmak daha iyi. Bir tane dahi insanın bilmediği bir konuda haberdar olmasını sağlamak güzel bir duygu. Ve onların vicdanı biraz daha rahat etsin diye ben kendimi bu duygudan muaf tutamam.
Köyde tavuk besleyen abim bile kendisine mikrofon uzatıldığında silah fabrikaları kapansın, insanlar ölmesin, savaşlar bitsin diyebiliyorsa ben sesimi o abimin çocuklarının geleceği için daha gür çıkarmak zorundayım.
Yorum Yazın
Facebook Yorum