15-22 Nisan Turizm Haftası ile ilgili açıklama yapan Bingöl İl Kültür ve Turizm Müdürü Selahattin Yazar; “Bingöl turizmde kalkınma hamlesi yapacaksa öncelikle bölgede yetişen bal, et ve süt gibi önemli ürünlerden birer “Türkiye Markası” oluşturmalı ve en az bir alanda iddia sahibi olmalıdır. Başarmak için sadece bir tek şeye ihtiyacımız var: çalışmak.”
15-22 Nisan Turizm Haftası ile ilgili açıklama yapan İl Kültür ve Turizm Müdürü Selahattin Yazar, Bingöl’ün ekolojik bir varlığa sahip olduğunu söyledi.
Yazar, açıklamasında şu sözlere yer verdi:
“Bingöl Doğu Anadolu bölgesinde Elazığ, Diyarbakır, Muş, Erzurum ve Tunceli illeri ile komşu; dağlık bir coğrafya üzerinde yer alan, yaz ve kış mevsimleri keskin yaşanan, sayısız doğal güzelliklerle bezeli şirin ve küçük bir şehirdir. Türkiye Turizm haritasında “Ekoturizm” alanında yer almaktadır. Termal Turizm ve Kış Turizmi açısından önemli bir hareketlilik yaşanmasına rağmen bu hareketin çarşı-pazar, el sanatları, kültürel aktiviteler ve diğer alanlara da sirayet etmesi için biraz daha çalışmaya ihtiyaç olduğu görülmektedir. Turizm dolaylı olarak altmış kadar sektörü etkileyen önemli bir olgudur.
Pandemi ve bölgesel çatışmaların olumsuz etkilerini saymazsak ülkemiz turizm alanında son yıllarda önemli gelişmeler kaydetti. Salgın öncesi elli milyona yaklaşan turist sayısı ülkeye önemli bir gelir de sağlamış oldu. Turizm çeşitliliği açısından ağırlığın kıyı turizminde olmasının yansıra İstanbul, Kapadokya, Mardin-Şanlıurfa … gibi bölgeler farklı ürünlerle bu pazarda kendilerini gösterdiler. Turistik faaliyetler insanların beklentilerine göre farklılık gösterir. Mesela; Rusya veya Kuzey Avrupa’dan gelen bir turist deniz, güneş ve kum için Antalya’yı tercih ederken Arap turistler Ordu, Trabzon, Rize gibi serin yaylalarda dinlenmeyi arzu etmektedir. Son yıllarda tüm dünyayı ve özellikle de turizm hareketlerini etkileyen pandemi turizm alanında yeni yaklaşımları gündeme getirdi. Toplu halde, kalabalıklar içinde olmanın sağlık açısından tehlikeler doğurduğunu gören insanlar farklı alanlara yöneldiler: karavan turizmi, kırsal turizm, yayla turizmi…
İlk bakışta insanları bir ile veya bir bölgeye çekebilecek bir kültür varlığı veya doğal varlık ya da buna benzer cazip bir neden gerekir. Bazen öyle bir varlığa sahip olmayanlar daha farklı yollar ararlar: Van kahvaltısı, Antep Mutfağı, Festivaller, Forumlar, Kongreler… hep bu arayışın sonuçlarıdır. Bu çalışmaların birçoğu bulundukları yerlerin turistik kalkınmasına olumlu katkı sağlamış ve bulunduğu yerin markalaşmasını sağlamıştır. Bunlardan başka pandemi ve doğal çevrenin sanayi ve hızlı kentleşme neticesinde hızla tahrip edilmesi, doğal dengenin bozulması başta gıda, su ve hava olmak üzere tüm alanları olumsuz yönde etkilemesi insanları daha doğal ve temiz alanlara yöneltmiştir. Bunun sonucunda terkedilen köyler cazip hale gelmeye başlamış, küçük beldelerin yakınlarında bulunan arsalar değer kazanmaya başlamış, dağda doğal olarak beslenen hayvanların ürünleri çok daha kıymetli hale gelmeye başlamıştır. İleriki dönemde doğal gastronomi, ekoturizm, trekking, kamping faaliyetleri, yayla turizmi, dağ-doğa yürüyüşleri gibi turistik eylemlerin öne çıkması beklenmektedir.
Bingöl ili Kayak Merkezi, Termal Turizm Merkezi, Yüzenada gibi turistik değerlerinin yanında henüz keşfedilmeyi bekleyen sayısız doğal, ekolojik varlığa sahiptir. Tabii öncelik bu değerlerin korunması olmalıdır. İnsan hareketinin arttığı yerlerde bozulma ve kirlenme de beraberinde gelmektedir. Bu değerlerin uygun bir şekilde insanların istifadesine sunulması kırsal kalkınma alanında önemli gelişme sağlayacak potansiyele sahiptir.
Son iki yılda yaşanan pandemi kalabalık büyük şehirlerde yaşamanın insan ve insan sağlığı açısından ihtiva ettiği tehlikeleri gözler önüne sermenin yanında kırsalın, sahip olduğu su kaynakları, temiz hava ve gıda gibi avantajlarla öne çıkmasını sağladı. Bu durum ilimiz turizmi açısından önemli fırsatların olduğu bir döneme girdiğimizi gösteriyor. Şimdi bu yeni döneme elbirliğiyle hazırlık yapmamız gerekiyor. El sanatkarları, otelciler, acentalar, besiciler, mandıralar… tüm sektörler evlerini, çevrelerini yeni misafirlere hazırlamalı, üretimlerini artırmalı, eksiklerini tamamlamalıdır.
Tanıtımda bir ürünü öne çıkarıp diğerlerini bunun etrafında şekillendirmek daha etkili olacaktır. İlimizde var olan besicilik, çoban kültürü ve buna bağlı et ve süt ürünleri avantajlarımızdandır. Bunları üretimden ambalaja kadar tüm safhalarını iyi planlamalı ve bunun etrafında yaşanan hayatı gelenek ve görenekleriyle korumalı ve yaşatmalıyız. İnsan için en büyük başarı kendisi olabilmektir. Kendimizi gücümüz, kuvvetimiz, imkanlarımız, dezavantajlarımızla tanıdığımız zaman gideceğimiz menzili daha rahat seçeriz. Bingöl turizmde kalkınma hamlesi yapacaksa öncelikle bölgede yetişen bal, et ve süt gibi önemli ürünlerden birer “Türkiye Markası” oluşturmalı ve en az bir alanda iddia sahibi olmalıdır. Başarmak için sadece bir tek şeye ihtiyacımız var: çalışmak…”
Yorum Yazın